7 Şubat 2008 Perşembe

Tüp bebek

Günümüzün bilinçli tüketicisi için, para ödediği ürünün kalitesi ve karşılığında aldığı hizmet son derece büyük önem taşımaktadır. Söz edilen ürün örneğin bir otomobil olduğunda, tüketici konu ile ilgili basında yer alan bilgileri, yorumları ve işin uzmanlarının önerilerini okuyarak hangi markayı tercih edeceğine bir deneme sürüşüne dahi gerek kalmadan karar verebilir. Peki konu tüp bebek merkezi olduğunda son kullanıcı yani hasta hangi merkezin daha iyi, daha güvenilir ve daha başarılı olduğuna nasıl karar verecek?
Ne yazık ki bu konuda dünyada da belirlenmiş standartlar mevcut değildir. Hastalar arasında.....

2 Ocak 2008 Çarşamba

Kısırlıkta tanı yöntemleri

Doğal yollardan çocuk sahibi olmayan çiftleri en çok korkutan durumlardan biri uzman bir doktora başvurduklarından ne gibi uygulamalarla karşılaşacaklarını bilmemeleridir. Bu nedenle uzmanlarımız sizin için karşılaşacağınız testleri özetledi.



İlk görüşmede neler yaşanır?

Kısır (infertil) bir çiftin araştırılması, kadın ve erkeğin birlikte geldiği bir öngörüşmeyle başlar. Bu sırada varsa çifte ait önceki tetkik ve filmlerin değerlendirilmesi yapılır. Kadının dahili ve jinekolojik öyküsü alınır. Varsa erkeğe ait sorun hakkında konuşulur. Aynı seansta ya da daha sonraki bir seansta kadının jinekolojik muayenesi ve ultrasonografisi yapılır. Bunların sonucunda herhangi bir patoloji olup olmadığı bakılır. Eğer gerekiyorsa erkeğin ürolojik muayenesi istenir.

Daha sonra o ana kadar oluşan kanaat ve bulgular doğrultusunda aşağıda özetlediğimiz tetkiklerden bir ya da birkaçı istenir.



1. Kadının üreme organlarının değerlendirilmesi


Rahim ağzının değerlendirilmesi
Rahim ağzının spermler için geçirgen olup olmadığının anlaşılması için yapılan teste Post Koital Test (PCT) adı verilir. Kadının yumurtasının çatlayacağı öngörülen gün kadının cinsel ilişkiye girmesi gerekir. İlişkiden 2 - 8 saat sonra jinekolojik muayene yapılır. Rahim ağzından alınan mukus içerdiği sperm (erkek hücresi) açısından incelenir. Spermin mukus içindeki hareketleri ve ilerlemesi araştırılır. Ancak testin tekrarlandığında aynı sonuçları vermemesi ve testi anormal olan kadınlarda bile gebeliklerin görülmesi nedeniyle, modern kısırlık (infertilite) yaklaşımında bu yöntem önemini yitirdi.

Uterusun (Rahim) değerlendirilmesi
Uterus (rahim) faktörü için histerosalpingografi (HSG, rahim filmi), histeroskopi, histerosonografi ve falloposkopi kullanılan yöntemler arasında sayılabilir. HSG, adet bitiminden sonra 5 - 7 gün içinde yapılır. Test için suda veya yağda eriyen ve röntgen ışınında görünen maddeler kullanılır. Rahim içinin normal olup olmadığını ve tüplerin açıklığını değerlendiren bir testtir. HSG ile rahimin içinde olabilecek miyom, polip ve yapısal bozukluklar (çift rahim vb.) görülür. Histerosonografi yine aynı amaçla kullanılan rahmin içine sıvı verilerek yapılan ultrasonografik bir yöntemdir. HSG'den daha az ağrılı ve ucuz olması, ayrıca X ışını gerektirmemesi nedeniyle gün geçtikçe değeri artıyor. Histeroskopi ise videomonitor sisteminin eklendiği bir teleskopla genel anestezi altında rahimin içinin doğrudan görülebildiği tekniktir. Saptanan miyom, polip ya da rahimi daraltan bir zar o anda elektrokoter ya da lazer ile giderilir. Giderek popülaritesi artan bu teknikle hastanede kalmak tarihe karışıyor. Üstelik birkaç gün içinde normal yaşama dönmek de mümkün.

Tüplerin değerlendirilmesi
Tüplerin geçirgenliği, anatomisi, çevresine ait yapışıklıkları ve fonksiyonunu değerlendirmek, kısırlık (infertilite) araştırmasının en kritik aşamalarından biri. HSG yine bu amaçla halen en yaygın kullanılan ve önemli bir testtir. Rahim ağzından verilen kontrast maddenin her iki tüpten karına dökülüp dökülmediği ve bu akışın normal olup olmadığı bu testle yorumlanır. Yine bu amaçla renkli Doppler ultrasonografi, radyonüklid HSG gibi araştırma halinde olan yeni teknikler uygulanır. Ancak laparoskopi bu konuda en belirleyici tekniktir. Bu işlem esnasında saptanan patolojiler gözle izlenir ve değeri tartışmasızdır.

Laparoskopi
Laparoskopide genel anestezi altında göbek altından girilen 1 cm genişliğindeki kılıftan karına iletilen teleskopun aldığı görüntü canlı olarak monitöre yansıtılır. Rahim, tüpler ve her iki yumurtalık, karın iç zarı (periton) bağırsaklar, mesanenin durumu doğrudan izlenir. Ayrıca organların birbirleriyle olan ilişkileri, aralarındaki yapışıklıklar, yumurtalıklara ait kistler saptanır. Üstelik o anda diğer ince kılıflar aracılığıyla karına ulaştırılan ince aletlerle gebeliği engelleyen problemler giderilebilir (bıçaksız, dikişsiz ameliyat). Endometriozis denilen hastalık ve tüpler en iyi laparoskopi ile tanınır. Rahim ağzından verilen mavi boyanın tüplerden geçip karına ulaşıp ulaşmadığı izlenerek tüplerin geçirgenliği hakkında karar verilir. Hasta laparoskopiden sonra aynı gün taburcu olur ve birkaç gün içinde eski yaşam temposuna ulaşır.

Falloposkopi ve tubal kanalizasyon
Vajinal ya da karından ince, hassas, esneyebilir kanüllerle tüpün içine girilir. Döllenmeyi kolaylaştıran tüysü yüzeylerin sağlığı değerlendirilir. Her ikisi de henüz kısırlık (infertilite) incelemelerinde rutine girmemiş, gelecekte çok daha fazla yararlanılacağını düşündüğümüz tekniklerdir.


2. Kadının hormonal durumunun değerlendirilmesi
Kadının üremesini doğrudan ve dolaylı olarak etkileyen folikül uyaran hormon (FSH), luteinize eden hormon (LH), estradiol, prolaktin, progesteron, dehidroepiandrosteron sülfat, testosteron, tiroid uyaran hormon (TSH), tiroid hormonları (T3, T4) ve diğer androgenler (erkeklik hormonları) gibi hormonlardır. Bu hormonların azalması, yükselmesi ya da birbirlerine olan oranlarındaki değişmeleri kadının yumurtlamasında, sonuç olarak üremesinde problemlere yol açar. Kıllanma artışı olan, göğsünden süt gelen ya da guatrı olan bir hastanın hormonlarında sorun olabilir. Bu durumun belki de basit bir ilaç tedavisiyle kontrol altına alınıp çiftin çocuk sahibi olabileceği bilinmeli.

3. Yumurtlamanın (ovulasyonun) değerlendirilmesi
Bir çiftin çocuk sahibi olabilmesi için öncelikle erkekte yeterli sperm olması, kadının da o ay sağlıklı bir yumurta (oosit) geliştirmesi gerekir. Spermle döllenen bu yumurtanın cenin (embriyo) haline geldikten sonra yerleştiği rahim iç zar (endometrium), yeteri kadar sağlıklı ve besleyici olmalı.

Bu durum; basal vücut ısısı, progesteron düzeyi, endometrial biyopsi, idrarda bakılan hazır ev testleri ile takip edilip değerlendirilebilir.

Basal vücut ısısı, kadının adetinin ilk gününden tekrar adet gördüğü güne kadar, sabah yerinden kalkmadan vücut ısısının ölçülmesi esasına dayanır. Adet döneminin ortasında vücut ısısında 0.3 - 0.5 dereceye varan bir artış olur. Yumurtlama olması sonucunda belirginleşen sağlıklı hormonal ortam nedeniyle bu yükselme yeni bir adete kadar sürer. Eğer gebelik oluşursa aynı şekilde devam eder.

Progesteron hormonu düzeyi ise tahmini yumurtlamadan sonraki dönemin tam ortasında (midluteal) alınan kanda saptanır ve gerekli şekilde yükselmesi istenir. Yumurtlama sonrası oluşan ortamın bir gebeliğe uygunluğu için dolaylı bir fikir verir. Yine adetin başlangıcından sonraki belli günlerde kadının idrarında LH düzeyinin subjektif olarak takip edilmesini sağlayan hazır evde kullanımlık testler mevcut. Böylece yumurtlamanın olacağını idrarda LH'nin pozitifleşmesiyle öğrenilebilir ve çifte uygun birleşme takvimi verilebilir.

Endometrial biyopsi
Yumurtlama ve sonrasında embriyonun oluşmasıyla rahim iç zarında (endometrium) buna uygun hazırlıkların yapılması sağlıklı bir gebelik oluşması için gerekli. Endometriumdaki dokunun bu olgunlukta olup olmadığı yine beklenen adetten sonra 48 saat içinde yapılan bir biyopsiyle anlaşılır.

4. Erkeğin değerlendirilmesi
Son yıllarda androloji adında bir bilim dalı gelişti. Bu bilim dalı kaba bir sperm analizinden öteye geçip sperme ait daha ayrıntılı fonksiyonel birçok değerlendirme yöntemi ortaya koyuyor. Buna göre bu alanda yolun başında olduğumuzu söyleyebiliriz.

Androlojinin uğraştığı konuları kısaca sperme ait, biyokimyasal, genetik testler, elektron mikroskopik incelemesi, başka hayvan yumurtaları ile dölleyebilirliliğine dayanan ya da fizyokimyasal yapısına yönelik (hipoosmotik şişme testi) ve benzeri şeklinde sayabiliriz.

Sperm analizi:
Analizden önce erkek 3 - 4 gün cinsel ilişkiye girmemeli. Ardından sonra herhangi bir kimyasal maddenin yardımı olmaksızın mastürbasyonla menisi temiz bir kaba alınır. Hacim, koku, renk, sıvılaşma süresi, sayı, hareket ve normal oranı açısından değerlendirilir. Meni yoğun lökosit içerduğunde herhangi bir iltihabi durum şüphelenilir. Spermlerin birbirine yapışık kitle halinde durması immünolojik bir infertiliteyi akla getirir ve ileri testleri gerektirir. Sperm analizine normal denmesi için, sayı 20 milyon/ml, hareket % 50'nin üzeri ve bunun çoğunun nitelikli tarzda olması, normal oranının yeni bir sınıflamaya göre % 14'ün üzerinde olması gerekir.

Ancak erkeğin doğasından ötürü şüpheli durumlarda en az 3 hafta ara ile tekrarlanmasında yarar var. Spermin özelliklerinden bir ya da birkaçındaki bozukluklar bazen kadının durumu ne olursa olsun doğrudan kısır (infertil) çiftlerdeki problemi ortaya koyabilir ve tedaviyi belirleyebilir.

Erkekte kısırlık nedenleri

Erkekler kadınlarla kıyaslandığında çok duygusal değiller. Ancak söz konusu kısırlık olduğunda, erkekler de bir hayli hassaslaşabiliyor. Çocuğu olmayan çiftlerin %30 - 50'sinde problemin erkekten kaynaklandığı düşünüldüğünde haksız da sayılmazlar.



Her kültürün kendine özgü klasikleri vardır. Bizim kültürümüzün en önemli klasikleri arasında yeni evlenen çiftlere 'Eee, çocuk ne zaman olacak?' sorusunu sormak yer alıyor. Çocuksuz geçen bir kaç yılın ardından artık yakın çevrede 'Galiba çocukları olmuyor' sesleri yükselmeye başlar. Bundan en çok mağdur olansa yine kadınlar. Çünkü bir çifttin çocuğu olmuyorsa önce kadın şüpheli duruma düşer. Oysa çocuğu olmayan çiftlerde problem %30 - 50 erkekten kaynaklanır.



Erkekteki bu problemlerin nedeni %30 - 40 olguda açıklanamaz. Sperm kalite ve sayısındaki bozuklukların nedeni bulunamadığında bir takım deneysel ilaç tedavileri uygulanırdı. Ancak bu tedavilerin herhangi bir etkinliğinin olmadığı görüldü.

Mikroenjeksiyon tekniğinin 1992 yılından itibaren uygulanılmaya başlanmasıyla birlikte erkek kısırlığının tedavisinde bir dönüm noktası yaşandı. Bu teknikle şiddetli erkek kısırlığı durumlarında bile yüksek gebelik oranları elde etmek mümkün hale geldi.


Azımsanamayacak bir orana sahip olan erkekteki kısırlık nedenlerini 2 ana grupta toplamak mümkün.

Spermin sayı ve kalitesini etkileyen üretim bozuklukları.

Spermi dışarıya taşıyan kanallardaki tıkanıklıklar.


1. Sperm üretim bozuklukları:
Erkek kısırlığı vakalarında spermin üretim ve olgunlaşma bozuklukları en sık rastlanılan durumdur. Üretim bozukluğu sperm sayısından kaynaklanabilir. Kadın yumurtasının döllenmesini engelleyen sperm hareketlerinin zayıflığı veya sperm şekillerinin (morfoloji) anormalliği ile de ilgili olabilir. Erkeğin sperminin normal kabul edilebilmesi için sayısının en az 20 milyon/ml, hareketli sperm oranının %30 ve yapısal olarak normal sperm oranının %4'ün üzerinde olması gerekir. Sperm değerlerinin yukarıda belirtilenin altında olması halinde doğal yollardan gebelik elde edilmesinde belirgin zorluklar yaşanmaya başlanır. Birçok faktör spermiogenezi (sperm hücrelerinin üretimi ve olgunlaşması) olumsuz yönde etkileyebilir.

Bunlar aşağıdaki başlıklar altında toplanabilir.

İltihabi hastalıklar: Bazı bakteri ve virüsler erkekte yumurtalık iltihabına sebep olur. Yumurtalıklarından iltihabi bir hastalık geçiren erkeklerin yaklaşık %25'inde kısırlık problemi oluşur.
Hormon bozuklukları: Sperm ve erkeklik hormonu olan testosteron hormonunun üretimi beyin sapından salgılanan iki hormon (folicle stimulating hormon ve luteinizing hormon) tarafından kontrol edilir. Bu hormonların salınımına ait bozukluklar erkek kısırlığının %2 - 5'inden sorumludur.
Çevresel problemler: Kanser tedavisi için kullanılan ışın ve ilaçlar sperm üretimini bozabilir.

2. Yapısal bozukluklar
Spermin üretim yeri olan yumurtalıklardan dışarı çıkmasını engelleyen tam veya kısmi tıkanıklıklar kısırlık nedeni olabilir. Bu tıkanıklıklar doğuştan olabileceği gibi sonradan bir enfeksiyona da bağlı olabilir. Yumurtalık bölgesinden geçirilmiş bir cerrahi müdahale de tıkanıklığa yol açabilir.

Kadında kısırlık nedenleri

Kuşkusuz her kadın doğası gereği çocuk sahibi olup annelik duygusunu tatmak ister. Ancak günümüzde her 100 çiftten 15'i bu isteğine kavuşabilmek için yardım almak zorunda. Kısırlığın çözümsüz olduğu vakalar enderdir. Ancak erken menopoz ya da erkekte hiç sperm hücresi bulunmaması durumunda yardımcı yöntemlere başvurmak anlamlı değil. Bunun dışında kalan kısırlık vakalarında ise sadece çocuk sahibi olma şansının azaldığı söylenebilir.
Tanının konabilmesi için tetkikler ve muayeneler adım adım uygulanır ve uzun zaman alabilir. Bu zaman doktorun problemi iyi anlamasına ve en etkili tedaviye karar vermesine yardım eder. Araştırmalar sonucu bir veya birden fazla kısırlık nedeni bulunabileceği gibi çiftlerin yaklaşık %15'inde kısırlığın nedeni saptanamaz.


Kadındaki en önemli kısırlık sebepleri yumurtlama bozuklukları, endometriozis ve tüplerin hasarlı veya tıkalı olmasıdır.

1. Yumurtlama bozuklukları:
Kadında en sık görülen kısırlık nedeni yumurtlama bozukluklarıdır. Yumurtlama (yumurtanın yumurtalıklar dışına atılması) olmaksızın döllenme ve gebelik oluşamaz. Yumurtlama bozukluğu dendiğinde yumurtlamanın hiç olmaması veya düzensiz ve seyrek olması anlamına gelir. Adetlerin seyrek veya hiç görülmemesi çoğu zaman bir yumurtlama bozukluğunu gösterir. Ancak adetlerin tamamen düzenli olduğu durumlarda da yumurtlama bozukluklarına rastlanabilir.



Yumurtlama bozuklukları başlıca üç grupta toplanabilir

Yumurtalıklardaki yumurta üretimini uyaran hormonların doğuştan eksikliğine bağlı olarak beyin sapından salgılanamaması: Bu durumda kadında ergenlikten itibaren hiç adet kanaması görülmez

Beyin sapından(hipofiz) süt hormonu prolaktinin normalden fazla salgılanması: Bu durum genellikle bu bölgedeki iyi huylu bir tümörün varlığına bağlı olmakla beraber bazen hiçbir neden bulunamaz. İyi huylu tümörlerin cerrahi yollarla çıkarılabilir. Neden bulunamadığı durumlarda çeşitli ilaç tedavileriyle prolaktin seviyeleri düşürülerek yumurtlama normal hale getirilebilir.

Polikistik over sendromu: Bu hastalığın tipik formunda genel olarak adetler düzensiz ve seyrektir (yılda 3 - 4 adet). Bazı hastalarda adetler hiç görülmezken diğerlerinde tamamen normal olabilir. Hastalar genellikle şişmanlamaya yatkındırlar. Ciltte ve saçlarda yağlanma, sivilce gibi problemler sıkça görülür. Yumurtalıklarda normalden fazla sayıda yumurta bulunmakta ve bunlar erkeklik hormonu salgılayarak normal yumurta gelişimini engellemektedir.

2. Tüplerin hasarlı ve tıkalı olması:
Tüplerin kısmen veya tamamen tıkalı olması sperm ile yumurtanın buluşmasını engelleyerek döllenme ve gebeliği olanaksız kılar. Tüplerdeki bu hasar geçirilmiş enfeksiyon, endometriozis veya geçirilmiş bir ameliyat sonrası kalan karın içi yapışıklıkları gibi birçok nedene bağlı olabilir. Tüpler bir dış gebelik sonucu da hasara uğrayabilir. Gelişmiş ülkelerde cinsel yollardan bulaşan enfeksiyonlar tüplerdeki hasarın en önemli nedenidir. Ülkemizde çocukluk çağında alınan verem mikrobu da tüplerde geri dönülemez hasar oluşturur.

3. Endometriozis
Endometriozis, rahim içini döşeyen dokunun (endometrium) rahim dışında gelişmesine denir. Endometriozis en sık olarak rahimi yerinde tutan bağlara yerleşir. Diğer sık görüldüğü bölgeler ise rahim yüzeyi, tüpler ve yumurtalıklardır. Endometriozis tıpkı rahim içini döşeyen doku gibi hormonlara duyarlı olup adet sırasında kanar. Karın içinde oluşan bu mikro kanamalar zamanla iltihap benzeri yangısal durum oluşturur ve yapışıklıklara sebep olur. Endometriozis yumurtalıklarda yerleştiği zaman kist oluşumuna neden olur. Bu kistlere endometrioma adı verilir.

Endometriozisin en önemli belirtileri adet öncesi ve adet sırasında ağrı, ilişki esnasında veya sonrasında ağrı, düzensiz şiddetli adetler ve kısırlıktır. Daha az görülen diğer belirtiler yorgunluk, adet esnasında bağırsak hareketlerinin şiddetlenmesi. İshal, kabızlık gibi diğer sindirim sistemine ait belirtilerdir. Bunların yanı sıra endometriozis bazı kadınlarda hiçbir belirti vermeyebilir.
Endometriozisi olan kadınların yaklaşık yüzde 50'sinin çocuk sahibi olabilmeleri için tedavi gerekir. Yine kısırlık nedeni ile başvuran kadınların yaklaşık yüzde 25'inde endometriozis saptanır.

4. Rahim ağzına ait problemler:
Rahim ağzındaki yapısal, enfeksiyona ait veya bu bölgedeki salgıya (mukus) ait bozukluklar kısırlık sebebi olabilir. Rahim ağzından salgılanan mukus spermlerin genital yoldan taşınmasını kolaylaştırır. Östrojen ve progesteron hormonları etkisi altında mukusun siklus sırasında miktarı ve niteliği değişir. Polip gibi iyi huylu tümörler veya bu bölgeye uygulanmış olan cerrahi girişimler kısırlığa neden olabilir.

5. Alerjik nedenler:
Alerjik nedenler kısırlık nedeni olabilmekle birlikte teşhisleri ve tedavileri zordur. Alerjik neden spermlerde veya mukusta bulunabilir. Antisperm antikorları adı verilen bu alerjik durumların tedavi etkinliği belli değil ve tedavi edilen veya edilmeyenlerdeki gebelik oranları çok farklı değildir. Bu nedenle rutin olarak gerekliliği tartışmalıdır..

tüp bebek aşamaları

1-ilk görüşme
2-hormonların baskılanması
3-yumurtalıkların uyarılması
4-yumurta toplama
5-döllenme fertilizasyon
6-embiryo transferi
7-gebelik testi
8-mikroenjeksiyon(ıcs)

tüp bebek nedir

Hayatımıza son 20 yılda giren ve bizim için hızla sıradan bir yöntem haline gelen tüp bebek uygulaması nedir ve nasıl yapılır? Sorularınızın cevabını burada bulabilirsiniz.

Tüp bebek uygulamasını kısaca özetlemek gerekirse, kadın ve erkeğe ait üreme hücrelerinin vücut dışı koşullarda döllenme işlemi diyebiliriz.

Bu yöntemde erkek ve kadın üreme hücreleri vücut sıcaklığındaki, uygun bir ortamda 48 saat bekletilir. Bu sürede elde edilen yumurtaların yaklaşık yarısında döllenme oluşur. Bu döllenmiş yumurtalar embriyo (cenin) olarak adlandırılır ve son hedef olan kadın rahmine yerleştirilir.

Embriyolar rahim içerisine rahim ağzından ince bir katater ile yerleştirilir. Bu işlemler sonucu kadınların yaklaşık %50'sinde gebelik oluşur. Ancak bu gebeliklerin bir kısmı düşük ile sonlanır. Tedaviye giren çiftlerin uygulama başına yaklaşık % 40'ında çocukları olur. Bu oran birçok uygulama sonucu % 70 - 80'lere çıkabilir. Geri kalan % 20 - 30'luk grup modern tıbbın bütün olanaklarına rağmen günümüzde çocuk sahibi olamaz.

Tüp bebek yöntemlerinde çeşitli ilaçlarla (Gonal-F, Puregon, Menogon) kadının yumurtalıklarının uyarılması sağlanır. Yumurtalıkların uyarılmasının amacı, embriyo oluşturmaya aday çok sayıda yumurta elde etmek. Çok sayıda embriyonun rahim içine yerleştirilmesinin (embriyo transferi) gebelik şansını artırdığı görüldü (gebelik oranları, bir embriyo yerleştirildiğinde yaklaşık %10, üç embriyo yerleştirildiğinde ise %40 -50 civarında).

Merkezimizde özel durumlar dışında rahim içine üç embriyo yerleştirilir.

Tüp bebek hakkında genel bilgiler
Tüp bebek, klasik yöntemler ile gebe kalamayan kadınlarda uygulanan bir tedavi şekli. Erkek (sperm) ve dişi (yumurta) döl hücrelerinin laboratuvar koşullarında birleştirilmesi sonucunda oluşan embriyoların, rahime transferi ilkesine dayanır. Laboratuvar koşullarında gerçekleştirilen döllenme, kendiliğinden (in vitro fertilizasyon) ya da insan eliyle, tek yumurta içine tek sperm verilmesi ile (mikroenjeksiyon) sağlanır.

Tüp bebek, önceleri enfeksiyon veya cerrahi işlem sonucunda tüplerinde kalıcı hasar oluşan kadınlarda uygulanmaya başlanmış, kısa bir süre sonra ise, kısırlığa yol açan diğer nedenlerin tedavisinde de kullanılır hale gelmiş. Bugün, endometriozis, nedeni açıklanamayan kısırlık olguları ve erkeğe bağlı kısırlıkta, tüp bebek yöntemleri ile başarılı sonuçlar alınır.

Özellikle son yıllarda uygulanmaya başlanan mikroenjeksiyon, sperm sayısının çok düşük olması ve hatta menisinde hiç sperm olmamasına karşın, testisinde sperm bulunan erkeklerin tedavisinde bir devrim olarak nitelendiriliyor.

Kısırlık - İnfertilite Nedir ?

İnfertilite, yani istenildiği halde çocuk sahibi olamama pekçok toplumda önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.

Tanım olarak, en az 1 yıl herhangi bir korunma yöntemi uygulanmaksızın haftada 2-3 kere girilen cinsel ilişkiye rağmen gebelik elde edilmemesi infertilite yani kısırlık olarak adlandırılmaktadır. İnfertilite görülme sıklığı toplumlar arasında büyük farklılıklar göstermez. Tüm dünyada çiftlerin yaklaşık yüzde onbeşi infertilite nedeni yardımla üreme tekniklerine başvurmak zorunda kalmaktadır. Bu çiftlerin büyük bir kısmında gebe kalamamanın




nedenini açıklayacak sebepler bulunabilirken, yaklaşık yüzde 10-12sinde herhangi bir patoloji tespit edilemez. Bu çiftler açıklanamayan infertilite olarak adlandırılırlar.

İnfertilitenin nedenlerini anlayabilmek ve tedavisini planlayabilmek için önce kadında ve erkekde üreme döngüsünün nasıl işlediğini ve gebeliğin oluş mekanizmasını anlamak gerekir.

"Ne zaman çocuk sahibi olmayı planlıyorsunuz ?" sorusu pek çok yeni evli çiftin en çok karşılaştığı sorudur. Aslında bu soru yeni evlenen çiftlerin kendi kendilerine de ilk sordukları soruların başında gelir. Özellikle kadının çalışmadığı, geleneksel aile yapısındaki çiftlerde balayında gebe kalma hayali kuran çok genç çift vardır. Çocuğun ailenin geçimi ve işleri için önemli olduğu, kırsal alanda ise sadece çocuk sahibi olmak için evlenen kadın ve erkekler azımsanamayacak kadar çoktur. Bizim toplumumuz gibi çocuk sahibi olmanın ayrıcalık ve prestij olarak görüldüğü toplumlarda ise infertilite neredeyse hayati öneme sahiptir. Bir başka grup ise, çalışma hayatının zorlukları içinde evlenmeye zaman bulamamış ancak yaşı ilerlediği için bir an önce evlenip çocuk sahibi olmayı düşünen bireylerden oluşur. Tüm bu bireylerin ortak yanılgısı istedikleri anda, hatta belki balayında gebe kalabileceklerini düşünmeleridir. Pekçok sinema filminde ve romanda kahraman tek bir ilişki ile ya da bebek istediği zamanda gebe kalabilirken gerçek hayatta durum bu değildir. Hiçbir sağlık problemi olmayan tamamen normal bir çifti ele aldığımızda, kadının tek bir adet döneminde, her gün ilişkide bulunsalar bile, gebe kalma olasılığı sadece %25dir. Çiftin fertilite potansiyelini gösteren bu durum "fekundite" olarak adlandırılır. İnsan, organizma olarak üreme potansiyeli çok yüksek bir canlı değildir. Bunun pekçok nedeni vardır. Bazı yumurtalar döllenmez, bazıları da döllense bile embryo döneminde gelişme gösteremez. Gebelik bir anlamda şans işidir. Bunu kabaaca Rus ruletine benzetmek mümkündür. Hangi çiftin gebe kalabileceğini, yada hangisinin gebe kalamayacağını önceden tahmin etmek imkansızdır! Tek bir ilişkide %25 olan gebelik elde etme şansı bir yılın sonunda %85e çıkar. Yani bir yıl sonunda her 100 çifttten 85inde gebelik elde edilecektir. Geri kalan 15 çift ise infertilite ile karşı karşıya demektir. Bazı yazarlara göre ise birinci yılın sonunda gebelik olmaz ise, çifte infertil demek doğru değildir. Bunun için 2 yıl beklemek gerekmektedir. Gerçekten de ilk yılın sonunda %85 olan gebelik oranı ikinci yılın sonunda %92 civarında saptanır.

Tek bir adet siklusunda gebe kalma şansı pek çok faktörün etkisi altındadır. Bu faktörleri inceleyecek olursak

Kadının yaşı: Biyolojik saat ilerledikçe kadının gebe kalma şansı giderek azalır. Bunun en önemli nedeni yaş ile birlikte yumurtalıklardaki yumurta sayısı ve kalitesinin azalmasıdır. 20 yaşında bir kadın ile 21 yaşındakinin gebe kalma olasılıkları arasındaki fark çok büyük değilken 30lu yaşlarda bu fark daha fazla anlam kazanır.

Cinsel ilişki sıklığı: Cinsel ilişki sıklığı açısından normal ya da anormal diye bir sınıflama yapmak doğru değildir. Önemli olan ilişki sayısının az ya da çokluğu değil yeterliliğidir. Bunun için optimum sayı haftada 3 ilişkidir.

Zamanlama : Cinsel ilişki sıklığının yanısıra ilişkinin zamanlaması da önemlidir. Yumurtlamanın olduğu günlerde girilecek olan ilişki, gebelik olasılığını arttıracaktır.

Süre: Çiftin ne kadar zamandır çocuk istediği önemli bir noktadır. Gebe kalmaya uğraşan çiftlerde aradan geçen süre uzadıkça, tıbbi yardım almadan başarılı bir gebelik elde etme olasılığı da o ölçüde azalmaktadır.

Patoloji: İnfertiliteye neden olabilecek bir patolojinin varlığı da gebelik şansını azaltır. Bunlara en güzel örnek geçirilmiş ameliyatlar ya da endometriozisdir.

Eğer bir çiftte fertilite problemi varsa bu gebeliği nasıl etkiler? Gebe kalma pek çok faktörün etkisi altındadır. Örneğin sperm sayısı olması gerekenin yarısı kadar olan bir erkek ve normal bir kadından oluşan çiftte gebelik şansı yarı yarıya azalır. Gebeliği etkileyen her faktör için durum böyle değildir. Örneğin kadında her iki tüpün de tıkalı olduğu durumlarda gebelik şansı neredeyse yok gibidir. Benzer şekilde testislerinde sperm üretimi olmayan ya da spermleri testisden dış dünyaya taşıyan kanalların fonksiyon görmediği erkeklerin de doğal yollardan çocuk sahibi olmaları büyük sürpriz olur. Bu açıdan bakıldığında çocuk isteği ile hekime müracaat eden çiftlerde hem erkek hem de kadın detaylı olarak incelenmelidir. Çiftin her ikisinde de problem olduğunda gebelik şansı bunların toplamı ölçüsünde değil çarpımı ölçüsünde azalır. Eğer insan ömrü 300-400 yıla çıkarılabilse ve bu süre zarfında kadından yumurta, erkekden de sperm üretimi sağlanabilse, açıklanamayan infertilite vakalarının tamamına yakını gebe kalabilirdi. Bu durum infertilitede zamanın önemini açıkça ortaya koyan bir olgudur. Gebelik olasılığı arttırılmalıdır ve bu da ancak tıbbi tedavi ile mümkün olmaktadır.

Ne zaman endişelenmeli, ne zaman hekime gitmeli ?

Eğer bir yıldan uzun bir süredir ovülasyona denk gelen günlerde 2-3 günde bir düzenli olarak cinsel ilişkide bulunuyorsanız ve herhangi bir korunma yöntemi uygulamadığınız halde gebe kalamadıysanız infertil sınıfına giriyorsunuz demektir. Bu asla normal yollardan gebe kalamazsınız demek değildir ancak istatistiksel anlamdan bakıldığında şans azalmış olmaktadır. Artık tıbbi yardıma ihtiyacınız vardır. Bu yardım için belirli ve kesin bir zaman yoktur. Bebek sahibi olmamanız sizi endişelendirmeye başladığında bir jinekoloğa gitmelisiniz. Pek çok çift infertiliteyi çekinecek hatta utanacak bir durum olarak görür ve kendilerini yanlız hissederler. Oysa durum bu derece kötü değildir. Tüm dünyada pek çok çift aynı problemi yaşamaktadır ve bunları önemli bir kısmı çok basit tedavilerle gebe kalabilmektedir. Burada çiftleri kısıtlayan infertilitenin herzaman önemli bir problem olmasına rağmen acil olmamasında yatmaktadır. Genelde kişiler doktora gitmeyi herhangi bir bahanenin arkasına saklayarak ertelemekte ve sürekli gelecek ay demektedirler. Oysa hayatta zaman dışında herşeyin telafisi mümkündür.

Bazı durumlarda ise hekime müracaat etmeden önce 1 yıl beklemek gereksizdir.

Çok sık ya da seyrek adet görmek
Geçirilmiş pelvik enfeksiyon öyküsü
2'den fazla sayıda düşük
Kadın yaşının ileri olması
Erkekte testislerin küçük olması
Prostat enfeksiyonu öyküsü.
varsa vakit kaybetmeden profesyonel bir yardim ya da öneri almak için girişimde bulunmak akıllıca olacaktır.

Hekime başvurmadan önce bazı basit önlemler ile üreme potansiyelinizi arttırabileceğinizi aklınızdan çıkartmayın. Bu önlemlerin en başında gelenlerden birisi vücut ağırlığı, diet ve egzersiz arasındaki dengenin sağlanmasıdır. Uygun diet ve egzersiz optimal üreme fonksiyonu için son derece önemlidir. Düşük kilolu ya da aşırı şişman kadınlar gebe kalmada güçlükler yaşayabilirler. Kadınlık hormonu olan östrojenin büyük kısmı yumurtalıklarda üretilir. Ancak yağ dokusu da küçümsenemeyecek bir östroje n kayn ağıdır. Döllenme olayı hassas hormonal dengelerin rol aldığı karmaşık bir olaydır. Bu olayın başarı ile sonuçlanabilmesi için stabil bir hormonal durum gereklidir. Bu nedenle az ya da fazla kiloların infertiliteye neden olabilmesi şaşırtıcı bir durum değildir. Normalin %10-15 altında ya da üstünde olan vücut ağırlığı üreme sistemini kökten etkileyebilir. Bunun en güzel örneği beslenme bozukluğu olan aşırı zayıf kişilerde adet kanamalarının düzensiz oluşudur. Bu düzensiz kanamalar genelde anovülasyon yani yumurtlamanın olmaması ile birarada seyreder. Maraton koşucuları, yüzücüler gibi ağır sporlar ile uğraşan kadınların pekçoğunda adet düzenzilikleri ve dolayısı ile infertilite sorunu mevcuttur.

Fertilite üzerinde etkili bir başka faktör de sigara ve alkoldür. Sigara erkeklerde sperm sayısını azaltırken kadınlarda da yumurta kalitesini bozar. Benzer şekilde alkolde sperm sayısı üzerinde olumsuz rol oynadığı tespit edilen bir maddedir.

Değişik hastalıklar için kullanılan ilaçlar da fertiliteyi etkiler. Özellikle ülser ve tansiyon ilaçlarının sperm sayıları üzerine etkili olduğu bilinmektedir. Kafein alımının azaltılması ise konsepsiyon şansını arttırır.

Cinsel ilişki sıklığı üreme yeteneğini direk etkileyen en önemli faktörlerden birisidir. İlişki ne kadar sık olursa gebelik şansı o derece yüksek olur. Burada kastedilen hergün girilen ilişki değildir. Bu sperm sayı ve kalitesini azaltır. İdeal olan ovülasyona yakın günlerde gün aşırı ilişkiye girmektir. Günümüzde hem erkeğin hem de kadının çalışma hayatı içinde olması, mesleki stresler ve kaygılar nedeni ile cinsel güdülerde ve istekte azalma çoğu çiftin ortak yakınmasıdır. Bu nedenlerle ilişki daha ziyade hafta sonları olmaktadır. Doğal olarak bu çiftlerin gebelik elde etmesi gecikecek ve büyük olasılıkla çift infertilite nedeni ile hekime başvurmak zorunda kalacaktır.

İlişkinin sıklığı yanısıra zamanlaması da son derece önemlidir. İnsan dışında hemen hemen bütün canlılar yumurtlama dönemini bilirler. Östrus ya da kızgınlık dönemi olarak adlandırılan bu devrede cinsel istekleri artar ve çiftleşirler. Hatta kedilerin bu özelliği pekçok espiriye de konu olmaktadır. Oysa insanlarda durum farklıdır. Kadında belirgin bir kızgınlık dönemi yoktur ve pekçok kadın yumurtlama dönemini fark edemez. Çeşitli yöntemler ile kadının adet düzeni saptanır ve ovülasyon dönemi tespit edilebilir. Fertil dönem denilen gebe kalma olasılığının yüksek olduğu dönemde bu nedenle gün aşırı ilişki önerilir.

Cinsel ilişki ve fertilite arasındaki bağ ile ilgili son nokta uygun şekilde ilişkide bulunmaktır. Doğada çok değişik hayvan türleri vardır ve bunların herbiri soyunu devam ettirmek için farklı mekanizmalar geliştirmiştir. Örneğin domuzlar sperm açısından çok cimridirer. Erkeğin penisi spiral şeklindedir ve dişinin vajinasına adeta vidalanır. Bu sayede tek bir sperm bile boşa gitmez. İnsanlarda bu tarz mekanizmalar mevcut değildir. Gerçekte bu tür tekniklere gerek de yoktur. İlişki sonrası semenin vajina dışına kaçması son derece normaldir. Pekçok kadın bunu gebelik şansı açısından olumsuz bir faktör olarak yorumlamakla birlikte gerçe bu değildir. Semenin dışarı gelmesi ilişkinin uygun şekilde yapıldığının göstergesidir. Çocuk isteyen çiftlerde genelde önerilen erkeğin üstte olduğu pozisyonlardır. İlişki sonrası kadının en az 5 dakika sırt üstü yatması ve vajinal duştan kaçınması da diğer öneriler arasındadır. İlişki esnasında kayganlığı sağlamak amacı ile kullanılan yapay maddeler spermler üzerinde ölümcül etki yaratabileceğinden önerilmemektedir. Çok gerek duyuluyor ise petrol bazlı olanlar yerine sıvı parafin tercih edilmelidir.

İnfertiltenin geçmişe göre daha sık görülmesinin nedenlerinden biriside kadınların çalışma hayatı içinde daha fazla yer almalarıdır. Çoğu kadın çocuk sahibi olmak için işinde yükselmeyi beklemekde bu nedenle de yaşı ilerlemektedir. Yine pekçok işveren -ki buna çok büyük holdingler de dahildir- işe alacakları bayan personele belirli bir süre gebe kalmama kısıtlaması getirmektedir. Zaman geçtikçe kadının üreme potansi yeli azalm akta ve dolayısı ile infertilite daha sık karşımıza çıkmaktadır. Aslına bakılırsa bebek sahibi olmak için en uygun zaman diye birşey sözkonusu değildir. Kadının üreme potansiyeli 20-30 yaş arasında zirvededir. 30 yaştan sonra azalan bu potansiyel 35 yaşından sonra keskin ve hızlı bir düşüş gösterir. Bebek sahibi olmak için en uygun zaman oldukça kişisel bir karardır. Ancak çeşitli nedenler ile çocuk sahibi olmayı geciktiren ya da geciktirmeyi düşünen şiftlerin karşısında başka bir problem daha vardır: Sosyal baskılar. Hemen her toplumda özellikle aile büyükleri biran önce torun sahibi olmak için baskı kurma eğilimindedirler. Medyada yer alan ve çiftlerin biran önce bebek sahibi olmasını öneren yazılar da benzer şekilde baskı unsurudur. Tüm bu faktörlerin etkisi ile yeni evli ya da uzun süre etkili yöntemlerle korunmuş çiftler daha infertilite sınıfına girmedikleri halde sırf kadın 30 yaşına geldi diye doktor doktor dolaşabilmektedirler.

Üreme potansiyeli azalıyor mu?

Bu soru hem konu ile ilgilenen hekimlerin hem de olayla direk ilgili olan çiftlerin cevabını aradığı sorulardan biridir. Cevap kesin değildir ancak muhtelemelen önerme doğrudur. Kadının evlenme yaşının artması, cinsel özgürlük ile birlikte cinsel yolla bulaşan hastalık oaranlarındaki yükselme, nedeni bilinmemekle birlikte erkekde sperm sayısındaki global azalma bu durumun nedeni olabilir. Sperm sayılarındaki azalma ilginç bir global gözlemdir. Gerçekten de son 15-20 yılda tüm dünyada yaygın olarak sperm sayılarında bir azalma eğilimi dikkati çeklmektedir. Bu durumun çevresel kirlenmeden mi yoksa modern yaşamın yüklediği stresden mi kaynaklandığı belli değildir. Sevindirici olan ise üreme potansiyeli üzerindeki bunca olumsuzluğa karşın, yardımla üreme tekniklerindeki gelişmeler ve buna bağlı olarak artan başarı oranlarıdır. Yine modern insanın infertiliteyi tabu olmaktan çıkarması ve tedavi alternatiflerini bilinçli bir şekilde değerlendirmesi de kayda değer bir ilerlemedir.